Evet, 7 sene sonunda ilk kez dün akşam iş çıkışı Cenevre
Otomobil Fuarı’nı teşrif ettim, yaklaşık iki saat kalıp evime döndüm… Bu olayı
da ne kadar önemsediğimi buradan anlamışsınızdır artık.
Genel olarak bakılınca koskoca fuar alanı, eli para tutmuş oğlan çocuklarının oyuncak arabalarını etrafa yayıp hayranlıkla seyrettiği bir oyun alanından başka bir şey değil. Elbette etrafta testosteronun kokusuyla paranın yeşili birbirine geçmiş ve artık gözbebeklerindeki o saf heyecan yerini başka parlamalara bırakmış. Kadın yok muydu peki, vardı elbet. Yaklaşık bir kadına on erkek oranında ve bunların bir kısmı da standlarda görevli hanımlar…
Genel olarak bakılınca koskoca fuar alanı, eli para tutmuş oğlan çocuklarının oyuncak arabalarını etrafa yayıp hayranlıkla seyrettiği bir oyun alanından başka bir şey değil. Elbette etrafta testosteronun kokusuyla paranın yeşili birbirine geçmiş ve artık gözbebeklerindeki o saf heyecan yerini başka parlamalara bırakmış. Kadın yok muydu peki, vardı elbet. Yaklaşık bir kadına on erkek oranında ve bunların bir kısmı da standlarda görevli hanımlar…
Daha gitmeden önce Türk arabası Karsan’ı duymuştuk. Şans
eseri, girdiğim kapının hemen önünde çıkmasın mı, hemen gidip elini öptük. Ben
pek beğendim. Rahat, geniş bir araba. Tam havaalanına giderken ihtiyaç
duyduğunuz taksilerden. Stand da güzel olmuş.
Gezinirken birkaç tane zuzaylı görünümlü araba da gördük.
Özellikle alternatif enerji kaynaklı (doğal gazlı, elektrikli falan) arabaların
görünümlerini de bir miktar farklı yapıyorlar anlaşılan. Bir de bazı arabaların
sağ ve sol aynaları kalkmış, yerlerine sanırım kamera konmuş. Kullanıcı bu
kameraların görüntülerine içeriden ulaşıp ona göre karar veriyor. Enteresan.
Mesela şu aşağıdaki fıstık gibi arabanın aynalarına dikkat. İşte o minicik dış
aynalar aslında birer kamera.
Minik, kapıları, bagajı falan açılan oyuncak arabalar vardır
ya, sizce şu aşağıdakini yapan mühendis nasıl bir çocukluk yaşamıştır?
Mesela ben oyuncak bir araba istesem şunu alabilirdim:
Bir de bu çok acaipti. Üzerindeki ışıklar durmadan renk
değiştiriyordu. Sanırım bu da kent içi taksisi olarak yapılmış.
Bütün bunların yanı sıra kocam Mercedes’in yeni çıkan
SUV’sini, ben de bebek yüzlü Mini Cooper Baker Street’i pek beğendim.
Arabaların içlerine girdik, çıktık; kimini beğendik, kiminde sıkıştık. Mercedes
pek rahat, genişti. Sonra kendi Volvo’muzu tekrar beğendik, aferin ona, güzel
arabaymış dedik. Mini Cooper satıcılarına adresimizi verdik, “gönderin
broşürlerinizi bi bakalım” dedik havalı havalı… TCS standına gidip sadece
İsviçre için geçerli olan sigortamızı bütün Avrupa’ya genişlettik. Sonra
onların bir kahvesini içtik. Sonra da artık yorulan ayaklarımıza daha fazla
eziyet etmemek için kocamla birlikte elele oradan çıkarak, Sarasin parkının
asırlık sedirleri, çınarları arasından yürüyerek evimize gittik.